Eve Dönüş - Cengiz Akaltan

.

EVE DÖNÜŞ



İlk defa o sene gitmiştik bizimkilerin dişinden tırnağından arttırarak sahip oldukları o küçük eve. Daha inşaat bitmemişti, ama kapıları pencereleri takıldığı için o tatili orada geçirmekte sakınca görmemiştik. Ayrıca babam bir önceki sene vefat ettiğinden annemi de birlikte yazlarını geçirmeyi düşündükleri o minik yerde yalnız bırakmamak da doğru olacaktı.

Yaz başı ikinci ve üçüncü sınıflara şantiye stajı yaptırmıştım. Eğmir gölünde bır kısmı su üzerinde olan bir bina.. Galiba şimdi kafe olarak çalışıyor. Bu staj esnasında talebelerle çok hoş bir zaman geçirmiştik. En güzeli ise kızların erkeklerden daha iyi harç karması olmuştu. İki sıska kız, karşılarına iki iri kıyım herifi almışlar, iki mikap harcı karmışlardı onlardan önce. Öyle bir yarış işte.. O stajın verdiği hızla....... Bitmemiş eve gelince evin önündeki asırlık zeytin ağacının altına beton bir platform ve o platformu yola bağlıyan bir geçiş yapmanın çok iyi olacağına karar verdik Belgin' le. Bir hız işe koyulduk. Sağdan soldan kalıplık kereste, blokaj taşı, kum çakıl filan topladık. Bir yerlerden de çimento bulduk. Arazi ettiğimiz bir el arabası ile herşeyi toparlayıp işe koyulduk. Birkaç saat sonra işi bitirmiştik, ama gerçekte biz de bitmiştik. Yandaki evde, ev sahipleri gelmediğinden, Süleyman adında bir boyacı kalıyordu. Üç yamağı ile bizi verandada oturmuş seyrederdi, "Şu işi bana verseler ne güzel yapardım, üç beş kuruş kazanırdım" gibilerden düşünerek. Biz işi bitirince yanımıza geldi. Tebrik etti ve bitirebileceğimize inanmadığını söyledi. Süleyman' la güzel bir dostluk kuruldu. Ne de olsa onun emekçiliğini paylaşabildiğimizi anlamıştı.

Birkaç gün keyifli bir tatil yaptık. Belgin'in dönme günü yaklaşmıştı. Ben birkaç gün daha kalacağım. Belgin' in son akşamı üzeri Süleyman, "Bu akşam sizi balığa çıkaracağım." dedi. Bizde olta filan yok. Meğerse gerekmezmiş. Süleyman gece onda çömezlerinden biri ile bir lüks lambası, uyduruktan yapılmış bir ağ ve bize getirdiği iki çift çizme ile geldi. Çizmeleri ayağımıza geçirip birlikte deniz kenarına indik. Bir müddet yürüdük suların içinde. Sonra bizi durdurdu Süleyman. Lüks lambasını denizden tarafta tutturdu çömezine, ağı suya soktu, eli ile suyun içinde birşeyleri itti.. Bir anda ağın içinde bir karmaşa başladi. Şöyle otuz santimlik bir balık ağın içinde. Biz şaşkinlıkla bakakaldık. Balıklar, daha büyüklerinden kaçıp sakin şekilde geceyi geçirmek için kıyıya dik kayaların arasına siniyorlar. Lüks lambası onları şaşırtıyor ve dona kalıyorlar. Arkalarından hafifçe vurunca uyuşuk uyuşuk önlerindeki ağın içine giriyorlar.

Üç saat içinde onyedi kiloya yakın balık tutuldu. Aralarından biri ilginçti. Gövdesinde koca bir yara, koca bir ağzın bir lokmada kopardığı bir parçadan kalan boşluk. Yaranın büyüklüğüne bakarsanız belki bir metrelik daha büyük bir balığın saldırısına uğramış. Abarttım değil mi.. Ama öyle idi. Sabahleyin balıklar sayısı o sırada az olan komşulara dağıtıldı. Anneme üç kilo balık düşmüştü bu arada.

Süleyman bir terzi kızı ile nişanlı imiş. Ama aklı fikri kızla yatmak.. Bir yandan da dert yanıyordu bize, "Ne zaman kızı buralara getirsem yanında teyzesi, halası filan oluyor" diye... Birara kızı da bize getirdi göstermek için, bir akraba da yanında. Sevimli biri Terzi kızı. Süleyman cıvıl cıvıl, kız ağırbaşlı. Akraba da iyice ağırdan alıyor. O gün konuştuğumuz konu ilginçti. "Abi sen hanımınla bu betonları döktün ya.. Ben herşeye başka bir gözle bakmaya başladım. Siz ikiniz bu işi yapabildiyseniz ben boşyere burada uğraşmışım boya badana yapacağım diye. Burada acayip kaldırım kaplaması ve bordür işi filan var. Acaba o işe teklif atsam mı diye düşünüyorum" dedi.

O yaz öyle bitti. Ertesi sene gitmedik.. Bir sonraki sene gittiğimizde sitenin kaldırımları, bordürleri ve yolları yapılmıştı. Süleyman bütün işlere teklif atmiş ve almıştı. Ama onu göremedik uzunca bir süre. Üç yaz daha geçti. Bizim asırlık zeytin ağacı altında yemek yiyoruz. Bir araba yanaştı eve, üstü açık, körüklü bir tavanı var, havalı mı havalı. Süleyman indi içinden, yanında sarışın bir Alman hanım. "Eşim", diye tanıttı. Elinde de gelirken satın aldığı balıklar.

"Neler yaptın Süleyman?" diye söze başladık. Bizim tretuarları, kaldırım taşlarını, sonra yolların betonlanması işini almış, iki çelimsizin bu işi yapabildiğini düşünerek. Sonra komşu dört tane evin kaba işini almış. Sonra yirmi adet evin tüm işlerini götürü almış, sonra Bodrum'da bir kooperatif inşaatını üstlenmiş..... Sonra..... Uzun hikaye, ama aynılarının tekrarı..

"Terzi kızı noldu yahu" diye sordum. "Olmadı abi.. Benim işlere ayak uyduramadı" dedi kısaca.

Süleyman'ı son görüşümdü. Boynunda altın bir kolye, kolunda altın bir saat, onu açık ipek bir gömlek tiril tiril.. Alman eş, terzi yok.. Ama yine aynı saf Süleyman..

Cengiz Akaltan ©2002


Cengiz Akaltan ©2002