Zarife'nin Altın Saati - Yasemin Alptekin Oğuzertem

.

ZARİFE'NİN ALTIN SAATİ


Komşu Remziye hanım hızır gibi yetişmişti Fatma'nın sancıları tuttuğunda, oysa o sabah İsa evden çıkarken Fatma, "Sen merak etme daha çok var doğuma, Haziran ortasını buluruz," demişti. İsa da Fatma'sının gözlerinin taa içine bakarak, "Hasan'ı koştur birşey olursa, dükkanı kapatır gelirim," diye tembihlemişti. Yedinci aya girdiğinden beri böyle der olmuştu İsa her sabah işe giderken. İlk kez yedinci aya kadar gelebilmişti Fatma'nın hamileliği. Bundan öncekiler hep ilk üç ay içinde anlamadan düşüvermişti. Hep akşamüstüne denk gelirdi o ne olduğunu anlamadığı içkopuşlar. Hemen bitişiğinde oturan eltisinin oğlu Hasan'i koşturur, "Git İsa Amcanı çağır, bana birşeyler oluyor," diye kocasını çağırttırırdı. üç seferinde de Recep'in arabasıyla SSK hastanesine yollanmışlar ama her defasında da geç kalmışlardı.

Oysa şimdi ne Hasan vardı ortada gönderecek, ne de başka kimse. Çocuklar okulda, kadınların pek çoğu fabrikada ya da çalıştıkları evlerdeydi. Komşulardan ya en yaşlıları ya da yapacak bir işi olmayanlar kapı önlerine çıkmışlar baharın ılık esintisi içinde kapıdan kapıya muhabbet ediyorlardı.

Sancıları birden bastırdı Fatma'nın, tutunacak bir şey aradı sendeleyerek; ilkiydi, doğum sancısı olup olmadığını bile anlayamadan çöküverdi dizleri üstüne. Tam o sırada kapının hızla çalındığını duydu, ses veremedi, iki büklüm kapıya yöneldi. Dizleri üstunde kapının kilidini çevirdi, karşısında Remziye hanımı görünce Hızır görmüş gibi sevindi. "Remziye Abla, çabuk ben oluyorum, yine içim kopmaya başladı," diye inledi. Remziye'anım, "kapıda görmeyince seni telaşlandım, gelip bir bakayım dediydim," diye girdi içeri. Fatma'nın yüzünden anladı durumun ciddi olduğunu, hemen yüklükten bir yatak indirdi yere. Uzun uzadıya yatırdı Fatma'yı, bir yandan da sürahiden eline döktüğü suyla alnının terini siliyor, Fatma'yı sakinleştirmeye çalışıyordu. Fatma biraz sakinleşince pencereyi açıp, "Koşun komşular, Fatma doğuruyor," diye avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı.

Bir anda üç-beş kadın belirdi Remziye'nin yanında. Hepsi birşeyler yapmaya çalışıyor, Fatma'nın bebeğini bu kez kurtarmak istiyorlardı. Remziye hanım en deneyimlileriydi. Mahallede doğurttuğu kadın sayısı kendi yaptığı sekizi sağ onbir doğumu çoktan aşmıstı, hatta kendisine 'Ebanım' diyenler bile vardi.

Birden, "geliyor," diye bağırdı kadınlardan biri. Remziye hanım kendisine hazırlanan suyla ellerini yıkayıp gelen bebeği bir an önce çıkarmaya uğraşıyordu. Bir avuca sığacak kadar küçük, minnacık bir kızdı bu. "Bak Fatma kurtuldun, bir kızın oldu, minik, küçümencik bir kızın," dedi eltisi Hamiyet. Yıkayıp sarmaladılar bebeği, yanına verdiler Fatma'nın. Bitikti Fatma, zor konuşuyordu, dudakları kurumuştu. "Biraz su," dedi, su verdiler. Gözleri yarı açık, yavaş yavaş konuşmaya başladı, "Kızımın adını Zarife koyun, bir de babamgilin fabrikada kolunu kaptırıp malulen emekli olduğunda verdikleri altın saat var şu konsolun üst çekmecesinde, o saat kızımındır, babam onu torunu için bana verdiydi. Göremeden gitti. Kızıma ondan başka bırakacak hiçbir şeyim yok. Komşular iyi bakın kızıma, ben iyi değilim, İsa'ma haber verin gelsin," dedi Fatma. Gözleri sımsıkı kapalıydı şimdi.

Kanamasını durduramadılar Fatma'nın. İsa, kucağında Fatma'nın elleriyle işlediği kundağa sarılmış Zarife, Zarife'nin omuzunda da nazarlık gibi kayışından asılmış bir altın saat. Tabutun başında öylece bekliyorlardı birlikte.


Yasemin Alptekin Oğuzertem



Yasemin Alptekin Oğuzertem ©2001